Balat – Fener Rotası

Fotoğraflar: Cenk GENÇDİŞ
Yazı: Engin AKGÜN

FENER RUM LİSESİ

Geldik Haliç’in en tepesindeki meşhur büyük, kırmızı tuğlalı binaya. İnternette ne kadar yanlış bilgiler bulabileceğinizi bu bina sayesinde anlatmak istiyorum. Google’a “Fener Rum Patrikhanesi” yazarsanız, çoğunlukla bu binanın fotoğrafları çıkıyor. Halbuki bu bina patrikhane değil, Fener Rum Lisesi…

Fetihten sonra İstanbul’u terk eden Bizans’ın yönetici sınıfı ve tüccarlarını Fatih bir fermanla geri çağırır. Onlara, kendi dillerinde eğitim yapabileceklerini ve ibadet özgürlüklerinin olacağı sözünü verirken, 1454 yılında Fener’de “Patrikhane Akademisi” adında bir okul kurulur. 

1861’e kadar teolojik bir eğitim sürerken, bu tarihten sonra klasik eğitime geçiş yaparak teoloji kısmını Heybeliada’daki Ruhban Okulu’na devreder. Bugünkü “kırmızı kale” görünümlü bina 1881 yılında Marsilya’dan getirilen tuğlalarla yapılmış. Bu ihtişam bölgede yaşayanların da ne kadar zengin olduğunun da bir göstergesi.

Cumhuriyet’ten sonra ismi, Fener Rum Erkek Lisesi olarak değiştirilse de bugün öğrenci azlığından karma eğitim veriliyor. 

MOĞOLLARIN MERYEMİ KİLİSESİ

“Kırmızı Mektep”ten (Fener Rum Lisesi) aşağıya doğru inmeye başlıyoruz. Önümüze yine kırmızı bir yapı çıkıyor. “Kızıl Kilise” de denen bu yapının en önemli özelliği İstanbul’da, Bizans’tan kalıp camiye çevrilmeyen tek kilise olması.

Fatih, Hristiyan asıllı baş mimarı olan devşirme Atik Sinan’ın ricası üzerine ve Fener halkına verdiği ayrıcalıklar sonucunda bu kilise için bir ferman vererek bugüne kadar kilise olarak gelmesini sağlamıştır.

Kilisenin ismine gelirsek, 13. yüzyılda Moğollar, Hülagu Han liderliğinde büyüyerek İran’a kadar gelirler. O sırada Bizans İmparatoru diplomatik ilişkileri iyileştirmek adına, Moğol hükümdarına, gayrimeşru kızı olan Maria’yı evlendirmek amacıyla yollar. 

Tabi yol uzun ve hükümdar yaşlı olduğundan, Maria Moğolistan’a gidene kadar hükümdar ölür, onun yerine oğluyla evlendirilir. Birkaç yıl sonra da oğlu ölünce, Maria tekrar geri döner ve kilisenin yanındaki rahibe manastırında yaşamını sürdürür. Kilisenin ismi de Maria’dan dolayı “Moğolların Meryemi” olarak anılır.

BALAT

Bizans zamanında bu bölgede “Blaherna Sarayı” olduğundan, Balat’ın ismi Yunanca “saray” anlamına gelen “palation”dan geldiği düşünülür. 

Osmanlı yıllarında Balat’ın kimliği, özellikle İspanya’dan gelen Yahudilerin buraya yerleşmesiyle şekillenir. 1500’lü yıllarda, İspanya’da oluşturulan Hristiyan birliği sonucunda, önce İspanya’da yaşayan Endülüs Emevileri mağlup edilir. Daha sonra da burada yaşayan Musevilere saldırılır. Bunun üzerine 2. Beyazıd, Osmanlı gemilerini İspanya’ya yollar ve yersiz yurtsuz kalan Musevi cemaatini İstanbul’a davet eder. 

Bunun amacı kozmopolit Osmanlı İmparatorluğu’nun her millet ve dine açık olmasından ziyade, tenha olan İstanbul nüfusunu arttırarak, farklı kültürlerin bilgi ve deneyimlerinden de faydalanmaktı. Bugün fırıncılık, pastacılık, lokantacılık, taş işçiliği, demir işçiliği gibi birçok iş kolu, o dönem İstanbul’da yaşayan gayrimüslimlerden öğrenilmiştir.

Yakın tarihimize kadar da burası başlıca Yahudi mahallesiyken, 1950’den itibaren İsrail’e yapılan göçlerle, günümüzdeki Yahudi sayısı yok denecek kadar az hale gelmiştir.

BALAT SOKAKLARI

Evet her ne kadar, Unesco’nun restorasyon projeleri kapsamında Balat’ın Kiremit Caddesi ve Merdivenli Yokuş’taki evleri yenilenip renklendirilse de ele alınması gereken daha çok yapı var. İnternetteki rengarenk boyalı evleri görüp, tüm Balat’ı, Venedik gibi zannetmeyin. Onlar tüm Balat’ta üç beş tane evden ibaret.

Fener’den Balat’a geçince İstanbul Yahudilerinin uzun dönem çok zengin bir topluluk olmadığını, özellikle evlerin yapısından anlayabiliyoruz. Balat evleri, genellikle üç katlı, dar cepheli, ikinci ve üçüncü katlarında cumbalı yapılar.

Son zamanlarda bölgede çekilen diziler sayesinde ilgilin arttığı Balat’ta küçük kafeler, antikacılar ve mezat dükkanları da sıra sıra açıldı. Ama Balat’ın ilk sahipleri olan, Rumlar ve Yahudiler buraları çoktan terk etmişken, şimdilerde ikinci sahipleri de bölgeye büyüyen rağbet ve değişen kimlik sonucu elindekini cazip fiyatlara satıp rahata ermenin umudunda.

BALAT DİNİ YAPILARI

Balat ve Fener bölgesi, yüzyıllardan beri çok farklı kültürlerin ve yaşam şekillerinin mozaiğini oluşturan yerler olmuş. 

Özellikle İspanya’dan kaçan Yahudilerin, Osmanlı zamanında buraya yerleştirilmesiyle Balat, uzun dönem bir Yahudi semti olarak anılmış. Bu yüzden de civarda birçok sinagog görülebilir.

Ahrida Sinagogu, 15. Yüzyılda yapılan İstanbul’un en eski sinagogudur. Adını, Makedonya’nın Ohri kentinden gelen cemaatinden almış. İçindeki tevanın (dua kürsüsünün) gemi pruvası şeklinde yapılması, kimilerine göre İspanya’dan gemiyle getirilen Yahudileri simgelerken, kimilerine göre de Nuh’un gemisini hatırlatması için yapılmış.

Biraz ileride Bulgaristan’ın Yanbolu şehrinden gelen Yahudilerin yaptığı Yanbolu Sinagogu bulunur. 

Ayvansaray yönüne doğru devam edersek karşımıza sırasıyla Surp Hreşdagabed Kilisesi ve Aya Dimitri Kilisesi çıkar. Ve onların ortasında Mimar Sinan’ın yaptığı Ferruh Kethüda Camisi bulunur. 

İstanbul’da bu üç dine ait yapıları, genelde Beyoğlu, Galata, Hasköy ve Adalar ilçelerinde bu kadar iç içe olarak görebiliyoruz.


Bir cevap yazın